Severek Okuduklarım..

1 Temmuz 2011 Cuma

Farklı renklerin, apayrı kültürlerin ortak paydası; TÜRKÇE...

Ülkemizde bu yıl 9. düzenlenen,Türkçe olimpiyatları'nın 29 haziran istanbul kapanış gösterisine gitme fırsatı buldum....

Önceki yıllarında hep televizyondan kısa kesitler halinde izleyebilmiş ve kendi adıma; 
Türk olmanın vrdiği gurur ile birlikte; Türkçe konuşan, Türkçe şarkılar söyleyip, kültürümüze ait yerel halk oyunlarımızdan oynayan,  birçok milletten, farklı desenden çocuğu izliyor olmanın müthiş sevincini, sonsuz  kıvancını hissettiriyordu bana...

Bu defa farklıydı ve canlı olarak tanık olabilecektim bu coşkuya..

Baştan sona hep kıvanç dolu gözyaşlarım akmaya hazır bekleseler de;
özellikle- şimdilerde televizyon ekranlarında,  hayatı bambaşka ve ne yazık ki çirkin bir şekilde yansıtılmaya çalışılan Kanuni Sultan Süleyman'ımızı, şaheseri Süleymaniye Camii'ni ; Bosna'lı bir arkadaşımızın kum sanatıyla resmetmesi, gözyaşlarımın artık sağanak şeklinde akmasına sebep oldu.....
O anki duygularımı kelimelerle ifade edebilmek mümkün değil...
Karşımdaki kardeşime baktığımda; bambaşka bir kültür, bambaşka bir tarih.. Fakat bizim geçmişimize o kadar hakim, o kadar duygu yüklü ki;  izledikçe onunla aynı duygulara kapılıp coşmamak mümkün değildi.....

Sonra; bizim Yahya Kemal'imizi, bizim Mehmet Akif'imizi bize hatırlatan, 
 şiirlerinde yüklü duyguyu/coşkuyu olduğu gibi izleyicilere yansıtabilen  kardeşimizlerimize de hayran olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim...

Bizlerin arabeskini, türk sanat musikisini çok güzel yorumlayan kardeşlerimiz muhteşem ötesiydiler...
Ülkemizin temsil edileceği eurovision'da, kendi sanatçılarımızın çoğu; dünyaya Türk kültürümüzü yansıtmak, etnik öğelerle Türkiye'yi anlatmak yerine,  farklı dilde şarkılar söyleme yarışı ederlerken;
farklı farklı memleketlerden çocukların;  bizim unutulmayan şarkılarımızı, şiirlerimizi seslendirmesi beni çok onurlandırdı ve ileriye dönük çokça da umutlandırdı....
Belki bundan yirmi yıl sonra, farklı ülkelere iş toplantılarına giden çocuklarımız; Türkçe konuşarak anlaşılabilecek...
Son olarak hafızama kazınan ve beni coştukça coşturan; Gana'lı arkadadaşlarımızın, Trabzon yöresinden horon gösterileriydi ki; oyunlarının birçok bölümünde ve bitiminde ayakta dakikalarca alkışlandılar...
yine bambaşka kültürde yetişen bu arkadaşlarımız;  oyuna öyle bir ruhlarını taşımışlardı ki;  ten renkleri farklı olmasa, kesinlikle Karadenizli olduklarını düşünürdüm....

 Ülkelerinden kilometrelerce uzağa bizler için gelen; türkçemizi, kültürümüzü öğrenen arkadaşlarımıza, onların ailelerine, öğretmenlerine ve bu etkinlikte emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.....

23 Haziran 2011 Perşembe

Büyük Şehir Çıkmazı...




Küçük çocuğu olan tüm anneler gibi ben de yavrumu alarak park bahçe gezenlerdenim..Hele böylesi sıcak, güzel havalarda, her yer cıvıl cıvıl iken....Fakat şehrin göbeğinde, yürürken metre kareye üç beş insanın düştüğü bir semtte iseniz, çocuğunuzla rahat rahat parklarda dolaşmanız da imkansız gibi..

Bunu zorlaştıran, birkaç gün evvel yaşadığımız trajikomik olay ve tabii ki şu anda anlatamayacağımız daha niceleri...
Küçük hanım ile birlikte, akşam üzeri olup güneşin gitmesi ile nispeten serinleyen havadan faydalanmak üzere çıktık yola..Evimize çok yakın olan parkı tercih etmiştik yine...
Ve sırada beklemeye koyulduk...Küçük hanımın takıntısı haline gelen turuncu salıncağımıza bindik.. Neşe içinde sallanırken, keyfimizi bozan;
 hemen yanımızdaki salıncağın yanından, daha doğrusu altından geçmeye çalışan,yeni yürüdüğü her adımından belli miniminicik bir çocuk..  Ben nasıl bir panik haline büründüysem, bir kaç saniye içinde kafamda dönen binbir düşünce; hemen salıncağı durdurmazlarsa çocuğa her türlü zarar gelebilir, acaba çocuğu mu tutmaya çalışmalıyım, yanımdaki anneyi uyarmalıyım, çocuk geliyor salıncağınızı durdurur munuz, oo çok geç kaldım çocuk salıncağın altında kaldı bile..
vee çocuğa hızla çarpan salıncak, ve ancak çocuğun kopardığı yaygara ile oturduğu yerden kalkmaya yeltenebilen,  olaylar cereyan ederkense gayet sakin bir şekilde bankta kurulmuş olan minik çocuğun annesi...

Heyecan ve korkudan eli ayağına dolanmış ben ise, bir eli ile hızla salıncağa doğru koşan miniği durdurmaya gayret ediyorken- diğer elimle ise, salladığım salıncağı durdurmaya çalışıyorken, nasıl olduğunu hiç anlamadığım bir şekilde parmağını çocuğumun gözüne sokan sakar anne...evet evet, cork diye gözüne girdi parmağım kızımın...
metanetli canım kızımın aldığı darbe ile kıpkırmızı olmuş gözünden akıttığı gözyaşlarını gördüğümde, bir de onun için -üzüntü, korku,heyecan- karmakarışık duygulara büründüm...Uzun incelemelerim ve kızıma sorularım sonucu anladım ki çok şükür mühim birşey yoktu gözünde...
Bunca heyecana daha fazla dayanamayacak olmamdan ötürü kızımı alıp evimizin yolunu tuttuk..
Fakat her çıkışımızda annesi bankta sohbet ederken; kendi kendine sağda solda koşuşturan çocuklara göz kulak olmayı vazife edinmek ve olası bir kaza sonucu üzülerek evimizin yolunu tutmaktan çok sıkıldık...Anneler ne olur kalabalık parklarda çocuğumuzu başıboş bırakmasak...özellikle yeni yürüyen, daha çok minik olanları....

15 Haziran 2011 Çarşamba

nezaket insaniyettendir!

''İnsanlara teşekkür etmeyen, Allaha da şükretmez.''


Nezaket! Nazik bir kelime..
Nezaket bir umman; sevgiler uğuldar derinliklerinde, sevgiler coşar..
Nezaket bir bahçe, sevk ile yürünür tarhlarında, şavklar saçılır yediverenlerinden.Nezaket hasbi bir tebessüm, kalbi bir yakınlık.. Nezaket bir teşekkürün adı; derin bir şükür makamı..

Zamanın kadim koridorlarında ayak izlerine rastladığımız o nazik beyefendilere ve nazenin hanımefendilere ne oldu şimdi?! Hani şairler sevdiklerine ve babalar kızlarına, ''Senin teg nazenine nazenin işler münasiptir'' diye iltifatlarda bulunur, onları nazikçe nezakete davet ederlerdi, neredeler?!.. Hani centilmenler, şövalyeler, zarifler, çelebiler?!..

Nezaket fikrini ne zaman kaybetti dünya?!.. Ve isim haneleri açık, tevkif emirnameleri bile nezaket cümleleri ile başlayan dönemlere ne oldu sahi!

Kişideki bir nezaket noksanı öncelikle kendisine zarar verir, ama toplumdaki nezaketsizlik dünyanın bedii direğini sarsar gitgide; güzelliğin ve iyiliğin koordinatlarını karalar..Nezaket noksanı bir teşekkür noksanıdır bu yüzden..
Nezaket bir gülümseyiş, nezaket bir bakış, nezaket bir merhabadır; nezaket tam çağında bir gönül alma, ta yürekten bir teşekkürdür çünkü..
Nezaket bir insaniyettir..O halde biraz daha nezaket, biraz daha...

                                                               İskender Pala
                                                       ''Kırk Güzeller Çeşmesi''

27 Mayıs 2011 Cuma

kelebekler yağmurda uçamaz....

Bir düş gördüm; kelebekmişim...
Üç günmüş ömrüm, ölecekmişim..
Dostlar buldum, sevecekmişim..
Yalnız kaldım diyecekmişim..


Çiçekler baharda açacak,
Ve ben aralarında uçacak..
Daldan dala konacak;
Sonunda düşecekmişim..


Bir düş gördüm; kelebekmişim..
Üç günmüş ömrüm, ölecekmişim..
Yağmur yağsa sinecekmişim..
Bir damla suyla gidecekmişim..


Aşkım baharda coşacak,
Ve ben onunla taşacak..
Günden güne yanacak;
Sonunda sönecekmişim...


Bir düş gördüm; kelebekmişim...
Bir damla suyla gidecekmişim..
Kelebekler yağmurda uçamaz....
Kelebekler yağmurda uçamaz...

10 Mayıs 2011 Salı

canıma, kızıma...

 Bir yazı yazacağım sana...İçinde gelecek gece olacak...Yalnızlık olacak ve sen olacaksın..
Gece yalnızlığa bulaşmış olacak..Yalnızlık; yaldızlı karanlıklara...Sen yaldızlı karanlıklarda, bir yıldız olacaksın..
Bir yazı yazacağım sana...
İçinde yaldızlara bulaşmış gecede yalnız sen parlayacaksın...
Bir yazı yazacağım sana...
İçinde gölge olacak, gerçek olacak ve sen olacaksın..
Gölgeler; hayatın kendisi olacak..Gerçek; gönül renginde Kaf Dağı..Sen; Kaf Dağ'ına varmadan elde ettiğim, en güzel tesadüf olacaksın...
Bir yazı yazacağım sana....
İçinde; gölgeler kadar gerçek, Hayatımın en güzel tesadüfü; SEN olacaksın...



Şimdinin tüm minikleri, gelecekte önümüzü aydınlatacak birer yıldız olacaklar inşaAllah....Onlara çook iyi bakmak gerek..